For English See Bellow
Binlerce mülteci, Türkiye’nin çeşitli uydu kentlerinde Amerika ve Kanada gibi üçüncü ülkelere yerleştirilmek için bekliyor. 2016’dan itibaren BMMYK’nın mülteci dosyalarına bakma süresinin yavaşlaması ve Amerika’da Trump hükümetinin mültecilerin ülkeye girişini yasaklayan ve ‘Müslüman yasağı’ ya da ‘seyahat yasağı’ olarak bilinen kararnameyi yürürlüğe sokması gibi nedenlerle, pek çok mültecinin yerleştirilmesi durma noktasına gelmiş, binlerce mülteci Türkiye’de ne kadar süreceği belli olmayan bir süre boyunca beklemek zorunda bırakılmıştır.
Tüm bunlar hepimizin duyup bildiği gerçekliklerken, yüzlerce mültecinin yerleştirilmesinin önünde, pek çoğumuzun daha önce duymadığı başka bir engel daha var: BMMYK’nin bazı mültecileri “yerleştirilmeye istekli değil” olarak tanımlaması. Karşılaştığı tehdit, şiddet ve baskılar yüzünden ülkesinden kaçan ve senelerce Türkiye’de üçüncü ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen bir mültecinin “yerleştirilmeye istekli olmaması” tam olarak ne demek?
2016 yılının sonlarında, BMMYK, mülakatlarını tamamlayarak mülteci statüsü kazanmış ve kendilerine daha önce yerleştirme ülkesi olarak Kanada atanmış mültecileri arayarak, ülkelerini Amerika’ya değiştirmelerini ‘tavsiye etmiştir.’ Nedenleri tam olarak açıklanmasa da 2017 sonuna kadar Kanada’nın bazı mülteci grupların yerleştirilmesini askıya alacağı söylenmiş ve eğer ülkelerini Kanada’dan Amerika’ya değiştirmezlerse, bir seneden uzun bir süre daha Türkiye’de beklemek zorunda kalabilecekleri belirtilmiştir.
Birçok mülteci bu muğlak “tavsiyeye” uyarak ülkelerini Amerika’ya değiştirmiş ve yalnızca 1-2 ay sonra Donald Trump’ın başkan olarak seçilmesiyle birlikte kendilerini halen devam eden bir ‘seyahat yasağının’ içinde bulmuşlardır. 2 yıl önce BMMYK’nin “tavsiyesiyle” ülkelerini Kanada’dan Amerika’ya değiştiren bu mülteciler, bugün hala belirsizlik içinde Türkiye’de beklemeye devam etmektedir.
Pek çok mülteci BMMYK’nin önerisini kabul ederken, bazı mülteciler ise zaten halihazırda kendilerine atanmış ülke olan Kanada için beklemeye devam etmeyi tercih ettiklerini belirtmiştir. Kimisi Kanada’daki aile bireyleri, partnerleri ve/veya arkadaşlarından maddi ve sosyal destek alabileceği için Kanada’yı tercih ettiğini anlatmış, kimisi de Amerika’da yaşayan aile bireylerinden şiddet görmekten korktuğunu ve Amerika’da can güvenliklerinin olmadığını belirterek Kanada için beklemeye mecbur olduğunu söylemiştir.
Bu telefon görüşmesinden yaklaşık 10 ay sonra, 2017 yazında, BMMYK bu mültecileri tekrar aramış ve ‘hala Amerika’yı seçmek isteyip istemediklerini’ sormuştur. Bu dönemde Trump hükümetinin ‘seyahat yasağı’ olanca şiddetiyle devam ettiği için, Amerika’ya gitme şanslarının olmadığını bilen mülteciler zaten halihazırda bekledikleri Kanada için beklemeye devam etmek istediklerini bildirmiştir.
Bu ikinci arama sonrasında, BMMYK mültecilere haber vermeden, açıklama ya da bilgilendirme yapmadan yerleştirme statülerini yerleştirilmeye istekli değil olarak değiştirmiştir. Bunun ne anlama geldiğini bilmeyen mülteciler, BMMYK’ye yaptıkları sayısız arama sonrasında ‘kendilerine bir seçme şansı verildiği halde bunu kabul etmedikleri için’ statülerinin değiştiğini öğrenmişlerdir.
Dahası, “yerleştirilmeye istekli olmadığı” iddia edilen mültecilere, BMMYK’nın “öncelik listesinden” çıkarıldıkları ve bu nedenle artık Türkiye’deki uzun bekleme sürelerine dair dair şikâyet etme ya da yakınma haklarının olmadığı resmi ya da yazılı olmayan ancak kaydı yapılan telefon görüşmelerinde defalarca söylenmiştir.
Geçtiğimiz 1.5 sene boyunca, yüzlerce mülteci BMMYK’ye telefon, e-mail ve faks yoluyla ulaşmaya çalışmış, 2016 ve 2017’deki aramalarda yeterince bilgilendirilmedikleri için kendilerinden ne beklendiğini anlamadıklarını ve bir “seçme şansları” olduğu yanılgısına kapıldıklarını anlatmış, Türkiye’deki yaşam şartlarının zorluklarını belirterek yerleştirilmeye istekli değil statülerinin önceki haline döndürülmesini talep etmiştir. Çeşitli dernekler ve sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla BMMYK’ye hangi ülke olursa yerleştirilmeyi kendi rızalarıyla kabul ettiklerini belirten onlarca dilekçe ve rıza belgesi de gönderen mültecilerin tüm çabaları sonuçsuz kalmış, BMMYK’dan olumlu ya da olumsuz hiçbir cevap alamamışlardır.
2016 ve 2017’de yapılan telefon görüşmelerinde, mültecilere bir seçme şansı verilmiş gibi görünse de aslında BMMYK nedenlerini ve olası sonuçlarını açıklamadan, gerekli bilgilendirmeleri yapmadan, mültecilerin kendilerinden ne istendiğini anladıklarına emin olmadan, yani eğer bir rızadan bahsedilecekse rıza almanın genel şartlarını yerine getirmeden, mültecileri zaten halihazırda “seyahat yasağı” ile “kapalı” olan Amerika’yı seçmeye zorlamıştır.
Ne ironiktir ki, yıllardır en büyük arzusu üçüncü bir ülkeye yerleştirilmek olan yüzlerce mülteci, bir anda yerleştirilmeye istekli değil olarak adlandırılmış ve başvuru dosyaları BMMYK’nın tozlu raflarına kaldırılmıştır. Dahası, bu mülteciler arasında LGBTİ, yalnız yaşayan kadın, düzenli tedavi gerektiren ağır hasta ve yalnız ebeveyn gibi BMMYK’nın “kırılgan gruplar” olarak adlandırdığı gruplara mensup pek çok mülteci olsa da BMMYK’yı her aramalarında kendilerine dosyalarının “artık bir öncelik taşımadıkları” söylenmektedir.
Bizler, kota sistemine karşı çıkıyor, mültecilerin makul/makul olmayan, göç etme sebeplerinin meşru/gayri meşru olarak ayrıştırılmasına karşı çıkıyor, herkesin istediği yerde yaşama ve istediği yere iltica etme hakkının tanınmasını istiyoruz. Bu doğrultuda, herkesi, özellikle de LGBTİ, kadın, çocuk, mülteci ve göçmen gruplarıyla çalışan, hak savunuculuğu yapan sivil toplum örgütlerini, kolektifleri ve ağları, BMMYK’nın bu adaletsiz ve usulsüz uygulamasına karşı ses çıkarmaya çağırıyoruz!
Sınırsız, kotasız, özgür bir dünyayı kurana kadar BMMYK’nın mültecilerin yerleştirme statülerini düzeltmesi için en kısa sürede gerekli somut adımları atmasını, yerleştirilmeye istekli değil olarak nitelendirdiği tüm mültecilere gerekirse yeniden—ancak bu kez düzgün ve açık biçimde bilgilendirme yaparak— rızaları olup olmadığını sormasını ve “yerleştirmeye rızası ve isteği olduğunu” belirten mültecilerin yerleştirme statülerini en kısa sürede önceki haline döndürmesini talep ediyoruz.
Kotasız, sınırsız, sömürüsüz, sürgünsüz, özgür bir dünya için dayanışmayla!
Genç LGBTİ+ Derneği
Göçmen Dayanışma Ağı / Ankara
Göçmen Dayanışma Mutfağı
Halkların Köprüsü Derneği
Hepimiz Göçmeniz, Irkçılığa Hayır Kampanyası
Hêvî LGBTİ+ Derneği
İHD Merkezi Mülteci Komisyonu
Kapılar
Pembe Hayat Derneği
Sınır Tanımayan Kadınlar
Call for the UNHCR’s “Not Willing to Be Resettled” Status for Refugees Under International Protection
Thousands of refugees in small Turkish “satellite cities” are waiting to be resettled to the third countries like the United States and Canada. Since 2016, the average processing time of the UNHCR for asylum applications has increased drastically. These lengthy waiting times, coupled with the US President Donald Trump’s executive orders, known as “travel ban” or “Muslim ban,” have slowed down, if not completely stopped refugees’ resettlement. As a result, thousands of refugees have been left stranded in Turkey for an unpredictable period of time.
While we already know these realities, there is another obstacle before refugees’ resettlement that most of us might not have heard of before: the UNHCR considers some refugees as “not willing to be resettled.” What exactly does it mean to label refugees, who fled their home countries due to the discrimination and the violence they endured, and who have been waiting in Turkey for many years resettlement to a third country, “not willing to be resettled”?
In late 2016, many refugees, who already completed their refugee status determination processes and were assigned to be resettled in Canada, started to receive phone calls from the UNHCR. They were ‘advised’ to consider changing their resettlement country to the United States. While the exact reasons were not explained, the UNHCR told them that Canada would suspend the resettlement of some refugee groups for an undetermined period of time, and thus, they would have to wait longer in Turkey if they do not alter their resettlement country to the United States.
Many refuges took the vague ‘advice’ and changed their third country to the United States. Only a few months later, however, US President Donald Trump’s executive order, which suspended entry into the United States of nationals from seven predominantly Muslim countries, has indefinitely suspended refugees’ resettlement. Those who changed their resettlement country to the United States in line with the UNHCR’s vague ‘advice’ two years ago, are still waiting in Turkey in uncertainty.
While many refugees took UNHCR’s ‘advice’ and changed their third country to the United State, some others stated their willingness to continue waiting for Canada, the country to which they had already been assigned to. Some of them explained to the UNHCR that they prefer to continue waiting for Canada because they would receive social and financial support from their families, friends, and/or partners in Canada. Some of them explained that they cannot go to the US since they are afraid of their family members living in the US, stating that they have no choice but to wait for Canada, as they do not have life security in the US.
Those who had expressed their willingness to continue waiting for Canada received a second phone call in the summer of 2017, approximately 10 months after the first phone call. They were again asked if they “still do not want to go to the US.” Being aware of the fact that the Trump administration’s so-called travel ban would prevent them from being resettled to the US anyway, many refugees repeated their preference to wait for Canada, a country for which they had already been waiting for many years.
After this second phone call, the UNHCR changed refugees’ resettlement status to “not willing to be resettled” without prior notification or explanation. Refugees didn’t even know what this status means and called the UNHCR many times only to learn that their resettlement status changed because “they refused to choose a country when they were given the opportunity.”
Those who are marked as “not willing to be resettled” frequently send emails, write petitions, and make phone calls to the UNHCR. Yet, each time they are reminded that they have to wait indefinitely because their asylum cases have been removed from the UNHCR’s “priority list” and that they no longer have a right to complain about long waiting times.
In the past 1.5 years, hundreds of refugees have tried to reach out to the UNHCR via emails, phone calls, and petitions. They have attempted to explain that because they were not adequately informed enough about the process and did not understand what was expected of them. Thus, they explained that they automatically assumed that they were given a ‘right to choose’ their resettlement country. They explained in detail their difficult living conditions in Turkey and asked the UNHCR to change their “not willing to be resettled” status. They also sent numerous petitions and signed consent forms to the UNHCR via civil society organizations and associations, expressing their will and consent to be resettled to any country that would accept them. However, all of these attempts have remained inconclusive and they didn’t receive a positive or negative response from the UNHCR.
As opposed the UNHCR’s discourse of “being given the opportunity of choosing a country,” refugees were indeed forced to choose the US at a time when the US halted Iranian refugees’ resettlement and when it was not clear when its so-called travel ban would be over. Second, if we’re to discuss refugees’ consent or will (and lack thereof), it is important to emphasize that the UNHCR’s phone calls failed to fulfill the necessary requirements of receiving consent: that is, refugees were not adequately informed about the process; did not understand what was expected of them; did not know about possible consequences of their action.
It is ironic that thousands of refugees, whose biggest dream is to be resettled to a third country and who have been waiting in Turkey for many years, are labeled as “not willing to be resettled” in less than no time, and their asylum cases are abandoned for an indeterminate period of time. Furthermore, there are many LGBTI, single women, single parents, and people with chronic and serious illnesses among these refugees labeled as “not willing to be resettled.” Although they are members of “vulnerable groups” determined by the UNHCR, they are constantly told that their cases no longer constitute a priority for the UNHCR.
We are against any quotas that would differentiate refugees, as well as their reasons for migration, as legitimate and illegitimate. We demand the recognition of everyone’s right to live and migrate to anywhere they want. In that vein, we call everyone, especially those civil society organizations, collectives, and networks that advocate for LGBTI, women, children, refugee and migrant rights, to raise their voices against the UNHCR’s unjust and unlawful practice!
Until we establish a free world without borders and quotas, we demand that the UNHCR amend refugees’ resettlement status as soon as possible. If needed, the UNHCR should ask again those refugees who were called “not willing to be resettled” where they would want to choose—but this time, by informing them adequately and transparently—and should correct the resettlement status of those who express their will and consent to be resettled to a third country as immediate as possible.
In solidarity for a free world without quotas, borders, exploitation, and exile!
Genç LGBTİ+ Derneği
Göçmen Dayanışma Ağı / Ankara
Göçmen Dayanışma Mutfağı
Halkların Köprüsü Derneği
Hepimiz Göçmeniz, Irkçılığa Hayır Kampanyası
Hêvî LGBTİ+ Derneği
İHD Merkezi Mülteci Komisyonu
Kapılar
Pembe Hayat Derneği
Sınır Tanımayan Kadınlar